Sıradan Ama Epik Bir Aşk Hikâyesi: Such A Good Love (ÇİN) - ID; Peace M

Sıradan Ama Epik Bir Aşk Hikâyesi: Such A Good Love (ÇİN)

Sonunda... Sonunda buradayım ve bu yazıyı yazıyorum. Sanırım üstünden bir hafta geçti ancak ben nedense bu dizinin benim üstümde bıraktığı o etkiyi ancak sindirip yazıyorum. Üstüne bir veya iki yapım daha izledim, bölümlerce dizi çevirisi yaptım. Ama inanır mısınız, her sabah yürüyüşe çıktığımda sadece bu dizi ve sahneleri var aklımda. Sonra aklıma gelen kendi anılarım. Sonra "ya şöyle olsaydı" deyip yeniden dizideki sahnelere dönüşüm...




Şu anda da kulağımda Locksmith şarkısı ile yazıma başlıyorum ne gariptir ki. Şarkıda diyor ki "10 yıl sonra da aklındaysam beni arar ve 'ben de istiyorum bunu' der miydin? Nerede olursak olalım hâlâ kalbimde sen varsın çünkü sen vurdun kilidi yüreğime ve yemin ederim ki onun çilingiri de sensin." Güzel bir denk geliş oldu. Tam kendimi toplamışken bu diziye bu kadar uygun bir şarkıyla yazıma girişimi yapmış bulunuyorum işte.


Sabahlarca düşündüm. Nasıl girmeliydim ki bu yazıya? Neresinden, nasıl yazmalıydım ki? Sondan başlayan bu hikâyenin nereye gideceğini bile bile başladığıma mı yanmalıydım yoksa zamanında sıkılırım deyip fırsatım varken bırakmadığıma mı? Öyle bir diziydi ki, ben de mi yazsam hikâyemi, dedirtiyordu. Dedirtiyordu da daha dizi yorumumu bile yazarken zorlanan ben öyle bir şeye girişsem hâlim ne olurdu...


İşte sürekli bu hâldeyim bir süredir. Diziyi bitireli epey oldu dediğim gibi. Aslında diziye de zumesh'in instagram'daki bir gönderisi üzerine başlamış bulundum. Daha önce posterini görüp listeme almıştım ve başka yerde de diziyle ilgili hiçbir yorumu ne gördüm ne de gidip kendim oturup okudum. Yani dümdüz listemde olan ve ezkaza başladığım bir diziydi. İlk bölümü açtım, sıradan başladı. İntrosu çok hoşuma gitti çünkü diğer Çin dizilerindeki gibi spoiler dolu değil ve oldukça dizinin havasına uygun retro bir başlangıcı vardı. İlk bölümü izlerken içimden "sıkıcı bir şeye benziyor" diye geçiriyordum ama bir yandan da bırakamadım nedense. Sonra bölümler ilerledikçe diziye kapıldığımı fark ettim. Aslında ilk sebebi benim de üniversiteye ilk başladığım zamanlara yakın bir zamanda geçiyor olmasıydı. Yani bir anlamda o zamanlara dönmüştüm bile. Normalde bu tarz dizilerde çok o hissi almayabiliyorum da ama bir kere o tadı aldım mı da geri dönüşü olmuyor. 




İkili arasındaki hikâye aslında yine çok basit başlamıştı. Bir okulun yurt odasında. Oradan da aslında hafif arkadaşlığımsı bir şeyden birden bire aşk hikâyesine evrilmişti. Aslında izleyici olarak biz biliyoruz tabii ki ama karakter gelişimi olarak bence o süreç güzel işlenmişti. Hikâyenin başından kızın çok seveceği belli gibiydi. Çünkü o bir hava burcuydu diyormuşum alsdklfj Neyse, bu ikilinin hikâyesi tabii ki kırsaldan Pekin'e taşındı. İşler işte orada epey değişti. Bu sırada dizide 2025'te bir çiftin daha yer alması beni diziye çeken diğer bir unsur oldu. Z kuşağını da hikâyeye çok başarılı bir şekilde entegre etmişler. Aslında eski-yeni aşk hikâyelerinden ziyade paralel evrenlerde bu hikâyeyi izliyormuşum hissi de veriyordu. Ama onlara çok girmeyeceğim müsaadenizle. Neyse, bu ilişkinin işleniş şeklinde en hoşuma giden yere geri dönelim. Aşamalı olarak kanı kaynayan bu çiftin ilk ayını müthiş aşk dolu geçirip sonraki aşamalarda nasıl büyüdüğüne şahit olmak kendi hayatımın da film şeridi gibi gözümün önünden geçmesine sebep oldu. Gençsiniz, hayallerinizin peşinden koşuyorsunuz ama deli gibi de aşıksınız, gözünüz kör olmuş gibi oradan oraya savruluyorsunuz ve bu evrede en çok ihtiyacınız olan şey sevdiğiniz insanların desteği. Zhou Shui'nin babası o kadar olmasa da Dai Da Ji'nin annesi bu uçarılıklara kızan bir anneydi ama kızımız ne yaptı ne etti oğlandan önce Pekin'e gitti mesela. Bu cahil cesaretinde bir parça kendimi gördüm. Çünkü gençliğimin bir evresinde bu çılgınlığı, başka bir ile giderek olmasa da, okul anlamında ben de yapmıştım. Bir hikâyede karakterle ne kadar derin bağ kurabiliyorsanız sizin için o kadar unutulmaz hâle geliyor. İşte Da Ji ile biz de öyle olmaya başlıyorduk ta ki o biraz büyüyüp aşkın da bitebileceği ve hayatta daha önemli amaçlarının olabileceğini keşfedene dek. 





Da Ji aslında çok iyi niyetli ve sevdi mi tam seven, her şeyini veren bir kız olarak karşımıza çıkıyor hikâyede. Başta çok tatlı buluyorsunuz ama bir süre sonra bunun çok sürdürülebilir olmadığını izleyici olarak siz de anlıyorsunuz. Shui'yi çok sevdiğini hepimiz görüyoruz, ben kendim de o sevgiyi çok iyi hissettim ama nedense hiçbir zaman Shui kadar sevdiğini düşünmedim. Bu hikâyede daha çok seven Shui gibiydi. Bazen bazı destek biçimleri vardır, ne kadar iyi niyetli de olsa karşı tarafı boğabilir farkına varmadan. İşte Da Ji'ninki biraz oraya evriliyordu. Shui'ye sürekli "sen hayallerinin peşinde koş, her şeyi ben hallederim" diyordu. Shui ne kadar da olsa bir erkek ve fıtri olarak bir yere kadar bunu kaldırabildi. Bir süre sonra o kadar yokluğun içinde Shui de bir şeyler yapması gerektiğini hissetti ve bence her şeyden önemlisi hayallerinden daha çok sevdiği bir şey vardı artık, Da Ji. Kendisi bunu kendine bile itiraf edemediği için debelendi. İkisi de iyilik yapayım derken yıprandı. Bu yolculukta Da Ji de aslında arka planda kalmayı çok istemediğini gördü. Kendini keşfetti. Çünkü artık büyüyordu. Ayrıldılar, barıştılar ve yine ayrıldılar. Ama şu var ki bu kadar seven bir çift bir kere ayrıldı mı çok şeyler kırılmış ve yıpranmış oluyor. Zaten yeniden birleştiklerinde Da Ji "acaba kanka olarak mı devam etsek?" demişti Shui'ye. Bence orada bir şeyleri bize anlatıyordu karakter. Yine de birbirlerine olan sevgileri bakiydi tabii ki. Çünkü ne kadar yıpransalar da birbirlerinden vazgeçmediler ve en zor zamanlarda bile birbirlerinin en büyük dayanağı olmaya devam ettiler. Çünkü beraber büyüdüler aslında. hayatın en zorlu aşamalarını beraber göğüslediler. Ama insan büyüyünce değişiyor o yüzden bu değişim ikinci bir dönüm noktasını getirdi. İşte burada diziye tam olarak bağlandığımı ve beni en sonunda epey sarsacağını anlamıştım. Hayatta aldığımız radikal kararlar pişmanlık getirse de o kararı verdiğimize yine de "değdi" diyebilmek çok önemlidir. İşte dizinin bu alt metni benim en hoşuma giden şey oldu. Dizide Da Ji'nin 2025'ten gelip ayrıldıklarını söylemesi belki de başından bir şeyleri hissetmesinden kaynaklanıyordu. Ama denemeden ve o aşamaları geçmeden bırakmadı. Arada bırakmak için çok fırsatı oldu ama o, sonunu görmeyi tercih etti. Biz videonun geri kalanını görmemiştik. Halbuki Shui de aynı hisleri taşıyor olacaktı ki gözleri dolu şekilde "hepsine değdi" demiş. Yani olmayacaksa da yine seninleyken olmasın, seninleyken bir "seninle olamamış olayım" düşüncesiyle hareket etmişti ikisi de.




Sonuna geldiğimizde bambaşka hayatlar gördük elbette. Köprünün altından çok sular aktı. Ama biz o 18 senelik tecrübenin evrelerini çok sindire sindire ve gerçekçi bir şekilde görmüş olduk. Başlarda da yazdığım gibi, bu çok sıradan ama bir o kadar da gerçekçi bir hikâye. Çünkü hayatta inişler, çıkışlar; başarılar, başarısızlıklar hatta yaşadığımız acı dolu kayıplar var. Toz pembe bir hikâyedense bu yönünü ön plana çıkarmaları çok hoşuma gitti. Seneler sonra Shui'yi hep hayal ettiği yerde görmedik ve belki o hayali bir şekilde Da Ji gerçekleştirmiş oldu ama bu yine onun kendi tercihiydi. Kimse onu zorlamadı. Yaşadıklarına baktı, etrafına baktı, yalnızdı ve artık o gençlik ateşi de sevdası da yavaş yavaş mazi olmaya yüz tutuyordu. O yüzden yine cesur davranıp radikal bir kararla hayatını başka bir yöne çevirdi. Bu noktada onu çok iyi anladım ve dedim ki, keşke ben de bu kadar erken bazı kararlar alabilseydim. Çünkü o, bu kararından da pişman olmadı. Baktı, olmadı ve yapılacak en doğru şeyi yaptı. Kendisine anlatılan hikâyedeki o adam olmayı tercih etti. Aslında o hikâyeyi dinlerken bence dank etmişti. Yani kendi sonunu görmüştü. Kabullenmişti. Sadece doğru zamanı bekliyordu. O aradı ve ararken de olduğu yeri bulmuş oldu.


Seneler sonrasında Da Ji'yi görmek ona bambaşka hissettirdi. Bu his çok tanıdık, çok bizden. Pişmanlıklarla yüzleşmek gibi. Yaptığı ve yapamadığı çoğu şeyin yüzüne vurulması gibi. O, hiçbir zaman Da Ji'ye, yaptığı fedakarlıklara ve sevgisine layık olamamanın ağırlığını taşıdı senelerce sırtında. Onu görmek de ona ağır geldi. Da Ji daha güçlü olduğunu sanırken o da sarsıldı. Çünkü gerçekten sevmek böyle bir şey. Shui'nin sadece ve sadece sevdiğini tekrar orada anladım ve bu da beni tekrar darmadağın etti. Bazılarımız vardır, hiçbir hayal kurmadan ve sevdiğimize kavuşmanın dahi hayalini kurmadan sadece ama sadece severiz. Sadece onu sevmeyi severiz. Yıllarca saçlarını ağartacak kadar bu sevgiye sahip olması çok kıymetli geldi bana. Shui'nin o olgunluk dönemini bize gösterdikleri için ayrıca mutlu oldum. Çünkü gençliğinde ne kadar uçarı olsa da onun bir şekilde olgunlaşacağı belliydi. Seneler sonra gözlerindeki ifade tam da öyleydi. Da Ji'nin de hayatın akışında belki kariyer olarak yolunu bulurken ne kadar değiştiğini gördük. O da hâlâ seviyordu ama artık daha gururlu ve mağrur olmuştu. Bakışları o genç, hayat dolu ve sadece aşkı için her şeyi yapabilecek Da Ji'den çok uzaktı. O yüzden de bu hikâyenin mutlu bitmesine imkân yoktu.




Yine de birbirlerinin gözlerinin içine baktıkları, birbirlerine yine sevgiyle sarılmaları ve arkalarını dönüp giderken bile son bir kez dönüp "o da bakıyor mu?" diye bakmalarıyla hikâyenin ucunu açık bırakmış olsalar da ben onların artık bir daha hiç bir araya gelmediklerini ve bu sevginin bu şekilde sonsuza dek içlerinde yaşayacağını düşünerek ekranı kapattım. Dizinin hiçbir aşamasında içimden ağlamak gelecek kadar duygusallaşmasam da son bölümde gözyaşlarıma hakim olamadım. Shui'nin eski videoları izlemesi bana da kendi anılarımla ilgili çok şeyi hatırlattı. Çok severek bırakmanın ne kadar ağır olduğunu hatırlayınca sanırım dayanamadım. Şu an bunu yazarken bile boğazım düğümleniyor, Shui'nin yüzü gözümün önüne geliyor. Hikâyenin başında kendimi özdeşleştirdiğim Da Ji'den çıkıp Shui olarak bitirdim çünkü diziyi. O hiçbir zaman tamamlanamayacak, hep yarım kalacak, hep severek... Hep sevgisiyle, sevgilisiyle baş başa... Uğruna en büyük hayali olan yönetmenliği bırakacak kadar... 



Ben dizideki oyunculukların hepsini çok beğendim. Alt hikâyeler de bir o kadar etkili işlenmişti. Hiç atlamadan ve sindire sindire izledim. An Yu'nun izlediğim ilk dizisiydi ama çok başarılı buldum. Rolü gerçek manada çok iyi taşımış. Dizinin genel olarak fakirlikle ilgili gerçekçi yaklaşımı da başarılıydı. Romantize etmek yerine insanoğlunun para ve geldiği yerden kaynaklı gösterebileceği zayıflıklar çok ince ve etkili şekilde izleyiciye sunulmuş. 






Çiftin kimyası bence dizinin başarılı olması açısından bir diğer etkendi. Yu Wen'in iki dizisini izlemiş biri olarak bu projesinde kendisini çok çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Hani bilmesem gerçekten sevgililer derdim. Birbirlerine bakışları, onun Shui karakterine kızarken samimiyeti ve karakterin evrildiği o gururlu kadına dönüşümü çok güzeldi. Sanki iki farklı kişiymiş gibi bu rolü yapabilmesi bence gerçekten ödüllüktü. Dizinin prodüksiyonunun da çok iyi olması bu etmenlerle birleşince ortaya gerçekten unutulmaz bir dizi çıkmış. Bekleneni vermedi yorumlarının olduğu bilgisi gelmişti bana. Bence de herkesin beklentisini karşılayacak bir dizi değildi ama bazılarımız için özel olmayı hak eden bir diziydi bence. 




Buraya belki uzun zamandır tasarladığım şeyleri yazamadım, belki dizinin bana hissettirdiklerini tam olarak dökemedim ama şu bir gerçek ki uzun süre sizi hep içimde bir sızı ile hatırlayacağım Da Ji ve Shui çifti. Gerçekten öylesine güzel ama bir o kadar da epik bir aşk hikâyeniz vardı. İyi ki izlemişim, iyi ki bu hikâye ile anılarım yeniden canlanmış. Bir zamanlar kendimin de genç olduğunu hatırlattığınız için teşekkürler...




Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.